ARAPLAŞMA SÖYLEMİ VE AHLAKSIZLIĞIN MASKESİ.
Son zamanlarda gündeme sıkça taşınan “araplaşma” söylemi, aslında dini ve kültürel bir tartışmadan çok, derin bir ahlaki yozlaşmanın maskesidir. Bir taraf “araplaşmak” diyerek İslam’a saldırıyor; fakat farkında değiller ki, bu saldırı İslam’a değil, bizzat insanın ahlakına yöneliktir. Çünkü ahlaksızlaştıkça insan, kimliğini ve ölçüsünü kaybediyor; örtünmeyi değil, soyunmayı medeniyet sanıyor.
Burada bir hakikati ayırmak gerekir: İslamiyet Arapların dini değildir, Allah’ın dinidir. Bugün “araplaşma” diyerek İslam’a kin kusanların, aslında dine değil Araplara düşman oldukları da söylenemez. Esas nefret, İslam’ın hayat ölçülerine karşıdır. Çünkü bu hayat ölçüleri, dünyevi çıkarların, keyfi arzuların önünde bir settir. O yüzden İslam’a savaş açanlar, farklı isimler altında ahlakı ayaklar altına alıyorlar.
Türkiye, bugün İslam’ın dünya üzerindeki canlı örneklerinden biridir. İşte bu yüzden dışarıdan ve içeriden türlü saldırılara maruz kalıyor. Dışarıdan geleni anlamak kolaydır; çünkü emperyal güçlerin yüzyıllardır aynı oyunları vardır. Ama içeriden yapılan saldırılar daha derin bir yaradır. Çünkü içimizdeki bazı kalemler, fikirler ve ağızlar bu oyuna gönüllü piyonluk yapmaktadır.
Bir an durup düşünelim: İnsan, ölümüyle yüzleştiğinde perde kalkar. “Araplaşmış” diye aşağıladığınız bir Müslüman’ın cenazesiyle, sizden olan birinin cenazesi arasında yedi farkı yazmaya kalksanız, o farklar size sonsuzluğun yol ayrımını gösterecektir. Çünkü ölüm, hakikatin aynasıdır; makyajı, ideolojiyi, sloganı tanımaz.
Tarihten ders almazsak aynı oyuna tekrar düşeriz. Lawrence adlı İngiliz casusu, hatıralarında Araplarla Türkleri birbirine nasıl düşürdüğünü keyifle anlatır. Araplara gidip “Türkler sizden nefret ediyor”, Türklere gidip “Araplar size hakaret ediyor” diyerek iki milleti birbirine düşman etmiştir. Aynı oyun bugün de sürüyor. Bir zamanlar “Türk–Arap” diye başlayan ayrılık, şimdi “inanan–inanmayan”, ardından “Sünni–Alevi”, sonra Sünniler içinde bile onlarca parçalanma… Sonunda aileye kadar giren bir bölünme. Bugün ise mesele, şortla dolaşanla külotla dolaşan arasındaki saçmalığa kadar indirgenmiş durumda.
Bölünmenin sonu yok. Freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı gidiyoruz. Avrupa toplumlarında bu derece bir parçalanma görülmezken, bizde aynı millet, aynı tarih ve aynı din üzerinde bu kadar keskin ayrışmalar yaşanması düşündürücüdür.
Şurası açıktır: Parçalanmalar arttıkça ahlak azalır, ahlak azaldıkça toplumun direnci kırılır. İşte o zaman dışarıdan hiçbir top, tüfek gerekmez; millet kendi içinde çatışarak kendi kendini tüketir.
Oysa çözüm bellidir:
• Birbirimize karşı değil, yan yana durmak.
• “Araplaşma” yaftasıyla dini aşağılamak yerine, dini özünden anlamaya çalışmak.
• Bölünmenin değil, birleşmenin kıymetini bilmek.
Aksi halde tarih tekerrür edecek ve her defasında bedeli ağır olacak.
Onur ERCAN
- CAHİLİYEDEN BU GÜNE KIZ ÇOCUKLARI. - 27 Eylül 2025
- BAYRAMLARIN GÖLGELENEN YÜZÜ - 26 Eylül 2025
- TÜRKİYE’DE MUHALEFET YAPMAK - 25 Eylül 2025
- ÇOCUKLARIMIZIN MAHREMİYETİ PARAYA ÇEVRİLEMEZ. - 24 Eylül 2025
- ZAMANIN KIYISINDA - 23 Eylül 2025
- MİLLİ OLAMAMIŞ MİLLİLER - 23 Eylül 2025
- ARAPLAŞMA SÖYLEMİ VE AHLAKSIZLIĞIN MASKESİ. - 23 Eylül 2025
- MAHARET Mİ, CESARET Mİ? - 20 Eylül 2025
Onur Beyi tebrik ederim. Hislerimize tercüman olmuş.
Teşekkür ederiz efendim. Sizlerin hislerine tercüman olduğumuzu hissettirmeniz, yazma gücünüzü arttırıyor.